30 Aralık 2010 Perşembe

‘Kulağı kesik’ deyimi nereden geliyor?

Günlük hayatımızda arkadaş sohbetlerinde zaman zaman kullandığımız ya da işittiğimiz ‘eski kulağı kesiklerden’ deyimi nereden geliyor?

Türk Dil Kurumu’na göre ‘eski kulağı kesiklerden olmak’ deyimi, ‘görmüş geçirmiş, çok deneyimli olmak’ anlamında kullanılıyor. Peki bu deyim nereden geliyor? Yani, hikâyesi nedir?

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. A. Halûk Dursun, 2005 yılı Nisan ayında Beyoğlu Belediyesi tarafından Galatasaray Lisesi’nde düzenlenen “Beyoğlu Sohbetleri”nde bu deyimin hikâyesini şöyle özetlemiş:

29 Aralık 2010 Çarşamba

Minareleri birbirine en uzak cami

Doç. Dr. A. Halûk Dursun, “İstanbul’u Yaşama Sanatı” isimli kitabında, Beyazıt Camisi’nden bahsederken “minareleri birbirine en uzak cami” ifadesini kullanıyor ve bu mesafenin 87 metre olduğunu kaydediyor.

Sultan 2. Abdülhamit’in torunu Harun Osmanoğlu yoğun bakımda

Bypass ameliyatı olan Sultan 2. Abdülhamit’in torunu Harun Osmanoğlu’nun yoğun bakımda tedavisi devam ediyor.

Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde bypass ameliyatı yapılan, dört damarı değiştirilen Osmanoğlu’nun tedavisine yoğun bakımda devam ediliyor.

78 yaşındaki Harun Osmanoğlu’nun, durumu düzelene kadar yoğun bakımda gözetim altında tutulacağı belirtiliyor.

27 Aralık 2010 Pazartesi

Kitap mecnunlarının yurdu: Sahaflar Çarşısı

Bilgiye / belgeye değer veren; kitapların, dergilerin, yitik evrakın, mektupların, fotoğrafların, afişlerin peşine düşen; önemli buldukları her bilgi kırıntısının izini süren kitap sevdalıları için eskiler “mecanin-i kütüb”; ‘kitap mecnunları / kitap delileri’ derlermiş. İşte, İstanbul’un Osmanlı döneminden bugüne kadar yaşayabilmiş en eski kitapçı çarşısı olan Sahaflar Çarşısı, 15 yy.dan günümüze kadar, bu kitap âşıklarının vazgeçilmez mekânlarından birisi olagelmiştir.

26 Aralık 2010 Pazar

“Râhatü’l-hulküm”den lokuma…

“Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım” diyen atalarımız, bunun hakkını fazlasıyla vermişler. Zengin, renkli bir tatlı kültürü çıkmış ortaya. Lokum, akide şekeri, ezme, helva, demirhindi… Çeşit çeşit, renk renk tatlarımız, artık sadece bizi değil, yabancıları da rahatlatıyor.

“Boğazı rahatlatan şey” anlamındaki Arapça “râhatü’l-hulküm” sözü, Türkçede zamanla “lâtilokum”a dönüşmüş, o da kısalıp “lokum” olmuş.

Tamburî Cemil Bey’in evi nasıl yok oldu?

Uğur Derman ve Niyazi Sayın, 1970 yılında, Tamburî Cemil Bey’in evinin yerine bir apartman inşa edilmek üzere yıkılacağını haber aldıklarında, koşup bu trajik sona şahitlik etmiş, hatta Cemil Bey’in kendi eliyle çizdiği resimlerin bulunduğu oda kapılarından birini, bir kapı tokmağını ve bir pencere kafesini hatıra olarak almışlardır.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Nargile

Bir ‘tütün içme aracı’ olması bakımından ‘sağlığa zararlı’ tarafı bir tarafa bırakılacak olursa; şekli, kullanılan malzemeleri ve kültürü ile nargile, İstanbul’un folklorik renkleri arasında yer alan dekoratif unsurlardan birisidir.

“Ser” diye adlandırılan ve cami minaresini andıran gövdesinin yanı sıra; lülesinde, marpucunda, şişesinde, tepsisinde ve rüzgârlığında, İslâm sanatının estetiği görülür. Bu bakımdan, hiç tütün kullanmayanların bile sadece dekoratif bir unsur olarak çeşitli mekânlarda bulundurdukları folklorik bir malzeme, ‘turistik’ bir eşyadır.

İstanbul, lâlesiz kalamazdı…

Tasavvuf terminolojisinde gülün Hz. Muhammed’i temsil etmesi gibi, lâlenin de Allah’ın birliğinin sembolü olarak kabul edilmesi, lâleyi Osmanlı kültürünün neredeyse her dalında el üstünde tutulan son derece estetik bir sembol hâline getirmiştir.

Lâleyi, tarihe emanet edilmiş eski ve unutulmuş bir güzellik olmaktan çıkarıp, yeniden İstanbul’un canlı bir kültür unsuru hâline getiren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, lâle hakkında şunları söylüyor:

Boza, sahlep ve tarçın kokulu akşamlar…

Boza ve sahlep, İstanbul’da kış mevsiminin vazgeçilmezleri arasındadır. Dükkânlarda satıldığı gibi seyyar satıcılar tarafından cadde ve sokaklarda da satılır. Soğuk kış akşamlarında sokaklardan el ayak çekildiğinde karanlıklar arasından yükselen “Booozaaaa” nidası, giderek azalsa da, İstanbul’da yaşayanların öteden beri aşina oldukları sokak seslerinden birisidir. Yanında sarı leblebi atıştırılarak ve soğuk içilen bozanın aksine sahlep, soğuk kış günlerinde içinizi ısıtmanın en iyi yollarından birisidir. Her ikisinin de ortak özelliği, üzerlerine tarçın serpilerek içilmesidir.

İstanbul’un erguvan vaktini kaçırmayın…

Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Beş Şehir’de, “Gülden sonra bayramı yapılacak bir çiçek varsa o da erguvandır” diyor. Ziya Osman Saba’nın mısralarında da erguvan ağaçları çıkıyor karşımıza:

“Düşünceli yürürken bir yol dönemecinde / Çıkacak önümüze beyaz dallarla bahar / Hatırlatacak bize şen çocukluğumuzu / Erguvanlı bir bahçe, mor salkımlı bir duvar.”